19 Ekim 2011 Çarşamba

KABAN SEZONUNU AÇTIK

Meteoroloji o kadar çok söylediki Cumartesi son güneşli günümüz olacak diye, ben de o zaman bu son günü değerlendirmeliyiz dedim. Daha önce nedense hiç gitmediğim Seğmenler Parkı'na gittik o gün bal kaymağımla ;)) Çooook da sevdim ben, şehrin göbeğinde ama şehrin gürültüsünden bir o kadar uzak, huzurlu ;))
Yalnız hava güneşli olmasına rağmen o kadar soğuktuki yeni aldığım kabanımı da o gün görücüye çıkarmış oldum :)

Bluz..........Ekol
Tayt..............Pazardan
Kaban, tunik....................Mango
Ayakkabı.........City Shoes
Çanta....Jacquline

Bugün de dışardayken baktım durum daha da beter, resmen herkes atkı bere ikilisine geçmiş. Yani Ekim ayını yaşadığımıza inanmakta zorlanıyorum bu aralar :))

Soğuğun vurmadığı erkeklerden kocacım da ;)) Aman tütütütüü maaşallah nazar değdircem şimdi. Ama onun gibi olup üşümemeyi çok isterdim doğrusu...


Ciaos, mucikos canlar...
Bugünlük bu kadar, peki sizde nasıl havalar? ;)))

14 Ekim 2011 Cuma

KIRMIZI YAĞMUR BOTU

Geçen kıştan beri aklımdaydı bir yağmur botu almak. Ama kimi zaman üşengeçlikten, kimi zaman en pahalısına göz dikmekten, kimi zamansa alsam ben bunu giyer miyimlerden bir tane edinememiştim bir türlü. Geçen gün Optimum'da dolaşırken Flo'da bu şirin şeyleri görünce bir anda alıverdim gitti ;))

Dün sabah havada yağmur kokusu alamasam da havanın karamsarlığından yararlanıp çektim botlarımı. Kırmızı kırmızı beni neşelendirirler dedim :))

Ayakkabıların altında kalan etiketler de hep sinir etmiştir beni. Bir başkasında gördüğümde durdurup çıkarttırasım gelir :P Etiket takıntıma gelsin yukarıdaki foto ;))



Ayrıca dün itibariyle tekrar resmi olarak öğrenci olmuş bulunuyorum. Çalışma hayatına sanırım 1 yıl kadar zorunlu ara vericem. Dün üniversiteye gidip kaydımı yaptırdım. Yalnız öyle bir olay geldiki orda başıma, gülsem mi ağlasam mı bilemedim :))
Öğlen kafeterya bahçesinde oturmuş döner ayran yemeye çalışıyorum. Çalışıyorum çünkü aslında pek beğenmedim, yağ dolu. Bir yandan dönerin yağlarını didikleyip, bir yandan da cepten Twitter'a falan bakıyorum... Sonra bir baktım benim masada kocaman bir köpüş. Ama gerçekten dev gibi, boyu belime geliyo. Ki buarada benim hayvanlara dokunamama fobim vardır, sadece uzaktan sevebilirim onları. Derken bu bizimkinin masaya dalmasıyla benim ayağa fırlamam bir oldu. Çantamı kurtardım belki ama telefonum tepsinin yanında kaldı ve köpek neredeyse onu da yiyordu. Ben böyle çırpınırken etraftakiler tabi kahkahaya boğuldu, şimdi bu köpek o ayranı da içer diyolardı. Ben elimdeki döneri yere attım sırf onu yesin de masadan uzaklaşsın diye ama banamısın demedi valla. Sonra biri kurtardı telefonumu da oradan uzaklaşabildim. Şimdi yemeğimi nasıl köpüşe kaptırdım hatırlayıp gülüyorum yani.

Tshirt........Koton
Hırka....................Ekol
Pantolon...........................H&M
Çanta, kolye.................Amerika'dan
Yağmur botu............Flo
Saat.........Diesel

12 Ekim 2011 Çarşamba

ARANAN SEVGİLİ BULUNDU

Simidin peyniri, rakının balığı, hatta Nuri Alço'nun gazozu var ama benim çayımın ne şekeri ne başka bir şeyi vardı. Taaaki, onunla tanışana kadar! Hatta ben yıllarca çay içmemiş, ki hala dışarda da içmeyen biri olarak çaya bu kadar yakışan başka bir şey görmemiştim.
"Acaba nedir nedir?" diyenleri daha fazla meraklandırmadan açıklayayım çayımın sevgilisini ;))
Holland Caramel Waffle.

Şahsen varlığından daha önce haberdar olmadığım, hele nerede satıldığını öğrenince daha bir dumur olduğum bu güzellik evimden artık eksik olmuyor. Uzuuun haftasonu kahvaltılarının sonunda altın vuruş olarak, ya da akşam çaylarının yanında hemencecik yerini alıyor. Sırf bu karamelli waffle'ı almak için uğrak yerlerimden oldu Bim. Evet doğru duydunuz, Bim'de satılıyor :))

Tek yerseniz biraz yoğun/ağır gelebilir ama çayla birlikte yediğinizde bir daha vazgeçemeyeceksiniz diyebilirim ;))
Bu post biraz fazla reklam koktu farkındayım ama bu güzelliği sizlerle paylaşmadan edemedim.

Şimdi söyleyin bakalım sizin çayınızın sevgilisi nedir?

10 Ekim 2011 Pazartesi

DIY: HIRKA SÜSLEME

Bu pembe bluzumu hatırlayanlarınız olacaktır. Rengi ve omuzları itibariyle bu yaz en sevdiklerimdendi kendisi ;))
Ama tabii artık havalar serinledi, yazlıklarımızı tek başına giyemiyoruz. Dışarı çıkarken illa bir hırka, bir ceket atıyoruz kolumuza... Ben de geçen gün bu pembiş bluzumun üstüne krem rengi hırkamı giymek istedim, ama biraz da farklı olsun dedim. Yakasına bir sıra dantel geçiverdim. Basic hırkam oldu sana romantik hırka ;))
Nasıl beğendiniz mi?

Ama sanırım pililerin arasını biraz fazla tutmuşum, hırkayı giyince dantel kısmı hafif kastı sanki, söküp pililerin arasını daraltıp tekrar dikebilirim. Yapacak olanlarınız olursa aklınızda bulunsun hani ;))

Ben bu aralar saçlarımı doğal haliyle kullanmayı tercih ediyorum, soranlar oluyor nasıl şekillendiriyorsun diye. Sadece saçlarımı baş aşşağı pozisyonda tamamen kurutuyorum ve ortadan ayırıp çıkıyorum :)) Bence zaman zaman saçları rahat bırakmak gerekiyor, çünkü onlar da föndür, boyadır, düzleştiricidir derken hayatlarından beziyorlar. Biraz kendi hallerine bırakıp canlanmalarının keyfini sürmek gerek ;))

Herkese kalp kalp kalp!!!
Herkese öpücük öpücük öpücük!!!

6 Ekim 2011 Perşembe

EFSUNLU CAMLAR

Eskişehir gezimde olmazsa olmazlarımdan biri Çağdaş Cam Sanatları Müzesi'ydi. Zaten her zaman camdan yapılan objelere karşı özel bir ilgim olmuştur. Gittim, gördüm ve resmen büyülendim ;))

Müze, Odunpazarı evlerinin içinde yine tarihi yapısı korunmuş bir yapı. İçi geleneksel evler gibi. Yani tarihle modernizmin buluştuğu adres.
Aşağıda iç avlunun görünümü. Aydınlatma muhteşem bir sanat eseri.

Eserlerin hepsi birbirinden güzel, insan bak bak doyamıyor.
Hatta içimdeki şeytan birkaç tanesini aşırıp eve getirmem için aklımı çelmeye çalıştı, zor dayandım :D

Ne böceklere, ne de örümceklere tahammülüm vardır benim. Ama bu güzellik gelsin otursun evimin baş köşesine, hiç mahsuru yok ;))



Cehennemin Yolu Altınla Kaplıdır adlı eser. Fikre bayıldım ;))


Bu esere ben 2 isim buldum. Beynimdeki Fırtına, ya da Başımda Bahar Yelleri. Nasıl, olmaz mı: ;))


Bu eser de yine ölüp bittiklerimden. Henüz haşlanmamış noddle makarnaya benziyor dimi? ;))


Bu kafalardan 4 tane vardı, her biri ayrı renkte ışık veriyor ve her biri ayrı bir yüz ifadesine sahip. Üzgün, gülen, kızan gibi.


Cam sanatını kimler benim kadar çok seviyor ve etkileniyor bilmiyorum ama; umarım Eskişehir'e kadar gitmeden bu güzellikleri görmekten hoşlanmışsınızdır. Ama yine de ben size bir Eskişehir kaçamağı yapıp, bu şaheserlerle tanışmanızı salık veririm. Ha sonra çıkıp aklınızda bu güzelliklerle çibörekçiye bulutların üzerinde yollanabilirsiniz... ;))

3 Ekim 2011 Pazartesi

1 GÜNDE DOLU DOLU ESKİŞEHİR

Cuma günü hızlı trenle günü birlik bir Eskişehir yaptım geldim. Ankara'dan Eskişehir'e hızlı tren oluşunu da çok sevdim doğrusu, tam 1 buçuk saatte gidiliyor. Umarım en yakın zamanda her yere hızlı trenle gidebilecek hale geliriz.
Üniversitede işlerimi hallettikten sonra başladım şehir turuna. Ama sabah öyle bir soğuk vardı ki, dönüş biletimin saati belli olmasaydı okulda işim biter bitmez dönerdim Ankara'ya. Neyse iyiki dönüş biletim 16:00'daydı da ben de gönlümce şehri gezebildim :))
İlk olarak Adalar yani Porsuk kenarında gezinti. Aldım simidimi, peynirimi ve Nesquik'li sütümü aşıklar mekanında yürüdüm yürüdüm, huzur doldum...

Sonra Odunpazarı evlerini gezdim. Tarihi doku korunarak restore edilen evler çok şirin, tıpkı Safranbolu ve Beypazarı evleri gibi ;)) Ayrıca orada muhteşem dekorasyonu ve müthiş güler yüzlü çalışanları olan bir butik otel vardı; adı Babüssaade Butik Otel. Otelin ve Eskişehir'de iyiki gördüm dediğim yerlerden biri olan Çağdaş Cam Sanatları Müzesi'nin fotoğrafları ve yorumlarım bir sonraki posta artık. ;))
Sizi Odunpazarı evleriyle baş başa bırakayım...

Eskişehir'de en çok sevdiğim şey tramvay oldu diyebilirim. Hem çok sık seferi var, hem de her yere gidiyor ;)) Ehh ben de yine atladım tramvaya, bu sefer otogar durağında inip Kentpark'ta aldım soluğu :))

Ankaralılar Kentpark'ı duyunca nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu Kentpark içinde yapay denizi ve plajı bile olan kocaman bir park. Ve Eskişehir'in çehresini değiştirmek konusunda süper işler çıkarmış ;))

Eskişehir'e deniz gelmiş canlar, e plaj da var ;)) Biz de bir görelim dedik :P


Hatta yapay denizin içinde olimpik havuz bile vaaarrrr :))

Parkın diğer bir ucunda da manej (at ve binicilerin çalışma sahası) ve fayton parkı...


Veee altın vuruş olarak parkın sonundaki Kırım Çibörekçisi ;)) Yalnız dışı seni yakar, içi beni yakar misali biraz burası. Yani mekan ve çiböreklerin görünümü hoş fakat servis ve lezzet tırt :((
Börekler resmen soya kıymasıyla yapılmış, haliyle pek tat vermiyor. Fiyatı da bu nedenle pek uygun; 5 tanelik bir porsiyon 5 TL.

Ben meşhur Çibörek Evi'ni bulamadığım için burada yedim ama siz kesinlikle napın edin bulun derim orayı, gidenlerin dilinden düşmüyor doğrusu.

Ee yazının başında hızlı treni çok sevdiğimi söylemiştim dimi? ;)) Dönüşte biraz detayları fotolayayım dedim. Oldukça rahat ve her şey düşünülmüş. Bundan sonra sırf zevkine bile binerim ben bu trenlere ;)))
İşte böyle canlar, 1 günde Eskişehir'in dört bir yanını gezdim geldim. Tabiiki daha sıcak bir havada, sevgiliyle el ele dolaşmak en süperi olurdu ama bir dahaki sefere artık, nasılsa 1,5 saat, bi canımız sıkıldığında hop gider, hopp geliriz dimi ;))

Hadi bakalım ben bugün yine yollardım aslında. Bu yazımı size dünden hazırlayıp kurdum. Bilin bakalım bugün nereye gidiyorum???

Sevgiler, pappaayyyy ;))